Merhaba uzay meraklıları

Hoş geldiniz ve umarım istediğiniz bilgiyi bulabilirsiniz

11 Ekim 2011 Salı

bize ne yakın gizem

AY GİZEMİ
Ay’ın ve Mars’ın uydular aracılığıyla bize gönderilen fotoğraflarının insanlara şaşırtıcı gelmesi normaldir. Sonuçta bu fotoğraflar daha önce araştırılmamış ve haklarında yanlış teoriler üretilmiş dünyalara aittir. Son bir kaç yüzyıl içinde Ay’ı gözlemleyen astronomlar parlak ışıklar, sis ve bulutlar gibi normal olmayan bazı olaylar rapor etmektedirler. Çoğu bilim adamı ise bu gelişmeler hakkında kısa yorumlar yapmakla yetinmekte ve ortaya atılan yeni teorileri çürütmeye çalışmaktan başka bir şey yapmamaktadır.
AY
Doğal uydumuz Ay’ın esrarengiz yüzü hakkında bilinen çok az şey vardır; bu bilgilerin çoğu da bilimsel düşüncenin merkezindekiler tarafından göz ardı edilmektedir vede saklanmaktadır.. Ay’ın uzay araçları tarafından çekilen fotoğraflarında, fizik yasalarına uymayan esrarengiz yapılar göze çarpmaktadır. Ay kraterlerinde gözlemlenen bu devasa yapılar çevrelerindeki gizemli ışıklar ve bulutlarla kendilerini göstermektedirler. Ay düzlüklerinde milyarlarca yıllık meteor bombardımanlarına rağmen hala ayakta kalmayı başarmış, şaşırtıcı yüksekliklerde sivri tepeler bulunmaktadır. Bunların varlığına ilişkin fotografik kanıtlar NASA’nın internet sayfasında yer almaktadır ki bunlar sadece konunun halka aksettirilen bölümünü oluşturmaktadır.
Bu gizlilik, yayımlanan görüntülerin çoğunun neden kötü kalitede olduğu; Apollo uzay aracının Ay’a iniş fotoğraflarının neden stüdyo kaynaklı gibi göründüğü; NASA’nın Ay araştırmalarını neden durdurulduğu gibi soruların cevapsız kalmasına neden olmuştur. Ay, düşünüldüğü gibi ölü bir gezegen değildir; Apollo astronotlarının Ay’daki araştırmaları, Ay’ın gerçekte uzaylı varlıkların bir üssü olduğuna yönelik bilgilerin kamuoyuna sızmasını önlemek için sıkı bir şekilde denetlenmiş ve elde edilen bilgilerin çoğu hasır altı edilmiştir.
Apollo’dan sonra Ay’a gönderilen tek araç askeri keşif amaçlı Clementine uydusudur. Peki, ABD Savunma Bakanlığı neden ölü gezegen olduğuna karar verilen Ay’la tekrar ilgilenmeye başlamıştır? Clementine tarafından yollanan fotoğraflar oldukça detaylıdır, fakat ilginçtir ki fotoğraflarda daha önce tespit edilen devasa büyüklükteki yapılara ilişkin hiçbir iz bulunmamaktadır. Tüm bunlar bize, uzay araştırmaları konusundaki resmi gizlilik ve örtbasın hala devam ettiğini düşündürmektedir.
Ay’da Yaşam
“Moongate: ABD Uzay Programı’nın Gizlenen Bulguları” adlı kitabın yazarı William L. Brian, Ay’la ilgili bu tür teorilerin babası olarak kabul edilmektedir. Brian, NASA’nın Ay üzerinde bulunan uzaylı üsleri ile ilgili gerçekleri gizlediğini gösterebilmek için geometrik ispatlara dayanan metodolojik bir çalışma yapmıştır. Brian’ın kozmik tezi, NASA’nın “Ay’ın yerçekimi Dünyanın altıda biridir” açıklamasının doğru olmadığı yönündeki iddiasına dayanmaktadır. Brian, NASA’nın 1960’larda Ay’ın yerçekiminin dünyanın yerçekiminin yüzde 64’üne eşit olduğunu öğrendiğini söylemektedir.
Uzay araştırmaları başlamadan önce bilim adamları, Dünya ile Ay arasında yer alan ve hem Dünyanın hem de Ay’ın yerçekimsel gücünün sıfırlandığı nokta olan nötral yerçekimi noktasının, Ay yüzeyinin yaklaşık 23.900 mil üstünde bulunduğunu tahmin ediyorlardı. Ayın yerçekiminin Dünyanın 1/6’sı olduğu teorisi de bu tahminlere dayanarak ortaya atılmıştı. Fakat yapılan araştırmalar nötral noktanın gerçekte Ay yüzeyinin yaklaşık 43.495 mil üstünde olduğunu ortaya çıkarmıştır. Gerçek uzaklıklara dayanarak yapılan hesaplar sonucu, Ay’ın yerçekiminin bilinenin aksine Dünya yerçekiminin yüzde 64’ü olduğu bulunmuştur.
Brian’a göre bu keşfin anlamı çok büyüktü. Eğer Brian’ın da belirttiği gibi Ay’ın yerçekimi gerçekten de Dünyanınkine yakınsa, bu sadece Newton’un evrensel yerçekimi teorisini çürütmekle kalmıyor, geleneksel fizik bilimini de temelden sarsıyordu. Ay’ın güçlü bir yerçekimine sahip olması, burada aynı zamanda atmosferin de bulunabileceği anlamına gelmekteydi ki bu da oldukça heyecanlandırıcı bir gelişmeydi: Havanın olduğu yerde yaşam da olabilirdi.
Astronotlar, Ay’ın esintileri altında kendi uzaylı eşlerini bulmuş olabilirlerdi. Brian, Apollo 11 astronotları Neil Armstrong ve Edwin E. “Buzz” Aldrin’in Ay’a iner inmez Ay kraterlerinin üzerinde dev UFO’lar gördüklerini ve bu UFO’ların astronotları izlediklerini söylemektedir. UFO biliminde sık sık sözü edilen bu olay, eski NASA görevlisi Otto Binder tarafından da onaylanmıştır. Binder, astronotlarla Kontrol Kulesi arasında geçen bu diyalogun kendi VHF alıcıları bulunan telsiz istasyonları tarafından da kayda geçirildiğini bildirmiştir. Armstrong, kayda geçmeyen açıklamalarında ise Ay yüzeyinin uzaylılarla dolu olduğunu söylemektedir.
Görüldüğü üzere, UFO’lar NASA’nın insanlı uzay programını yakından izlemektedirler. Pek çok uzay uçuşunda gözlemlenen, John Glenn’in “ateşböcekleri” adını verdiği parlak partiküller, NASA tarafından UFO egzozu değil “boya kırıntısı” olarak tanımlanmıştır. Uzay roketlerini kullananlar da, NASA uzay kapsüllerinin yanlarında ve arkalarında disk biçiminde cisimler gözlemlediklerini rapor etmişlerdir. Genelde bu gözlemler, elektrikli ekipmanların esrarengiz bir biçimde bozulduğu anlarda gerçekleşmektedir. NASA bu olayları elektronik hatalar olarak tanımlamaktadır.
1950’li yıllar temasçıları George Adamski ve Howard Menger’in açıklamalarını örnek gösteren Brian, nükleer silahlarla ilgili gelişmelerden rahatsızlık duyan uzaylıların dünyanın savaş teknolojisini denetlediklerini söylemektedir. Brian’a göre, NASA’nın uzay araştırmaları aslında askeri araştırmaları gizlemekte kullanılan bir paravan olduğundan, NASA’nın uzay programı UFO’lar tarafından yakından izlenmektedir.
Hem George Adamski hem de Howard Menger temaslarının birinde uzaylılar tarafından Ay’daki kubbe biçimli UFO üslerine götürüldüklerini anlatmaktaydılar. Adamski’nin Ay’la ilgili anlatımları oldukça dikkat çekiciydi:
“Bu en yakın komşumuz hakkında ne kadar yanlış fikirlere sahip olduğumuzu gördüğümde hayrete düştüm. Kraterlerin pek çoğu gerçekte, Ay yüzeyinde geçmişte yaşanan büyük değişiklikler sonucu oluşmuş engebeli dağlarla çevrili geniş vadilerdi. Doğru, kraterlerin bazıları Ay yüzeyine meteorların çarpması sonucu oluşmuşlardı, yine de hiçbir kraterin dibinde baca biçiminde oluşumlar yoktu. Önümüzdeki ekrandan Ay’ın yüzeyini büyütülmüş olarak izlerken, yerde ve bazı kayalarda derin pas izleri gördüm; bunlar ancak geniş çapta bir su akışı sonucu oluşmuş olabilirlerdi. Bu yerlerden bazılarında hala bitki gelişimi olduğu fark ediliyordu. Yüzeyin bir bölümü ince ve tozlu görünüyordu, diğer yerler ise taş ve çakıl benzeri daha büyük partiküllerle kaplıydı.”
Bu açıklamalar yıllar sonra bilim çevreleri tarafından da doğrulanmıştır. Ay’a insansız uçuşlar başlamadan önce, astronomlar Ay yüzeyinin yapısı hakkında tartışmaktaydılar. Greenwich Gözlemevi’nden Dr. Thomas Gold, 1955’te yaptığı açıklamada Ay denizlerinin bir toz katmanıyla örtülü olduğunu belirtmiştir. Apollo 11 astronotlarından Neil Armstrong ise 1969’da Ay’a ayak bastığında yaptığı, “yüzey ince ve tozlu” açıklamasıyla bu spekülasyonlara son noktayı koymuştur.
Brian, Adamski ve Menger’in anlatımlarını teorisine bir kanıt olarak göstermektedir. Ona göre, NASA’nın Ay’da yaşam olmadığı yönünde açıklamaları gerçeği yansıtmamaktadır. Ay, gerçekte safran renkli göklere sahip, ılıman yerlerinde bitki ve hayvanların yaşadığı, içinde göller, ırmaklar bulunan ve çeşitli büyüklükte uzaylı komünlerine ev sahipliği yapan bir yerdir.
Brian’ın Ay’la ilgili bir başka teorisine göre ise, Ay’daki kraterler aslında yaklaşık 30.000 yıl önce yaşanan ve Ay’ı da içine alan korkunç bir savaşın ve savaşta kullanılan gelişmiş silahların bıraktığı izlerdir. Bu teoriye göre, Mars ve Jüpiter arasında eskiden var olan boş gezegen, yüksek teknolojili ışınlarla yok edilmiş ve geride astroid kuşağını bırakmıştır. Maldek adı verilen bu astroid kuşağa ait olan Ay, yerçekimi yaratan ışınların yardımıyla Dünya yörüngesine taşınmıştır.
Bunlar, NASA tarafından gizlenen gezegenler arası sırlardan sadece bir kaçıdır. NASA, bunlar gibi, UFO’ların yerçekimine bağlı olmayan itici güçlere sahip olduklarını da halktan gizlemektedir. Brian’a göre, NASA da kendi Ay araçlarında kullanmak için bu tür bir güç geliştirmiş olabilir; bu Amerikan Hükümeti’nin UFO’lar konusundaki suskunluğu açıklamaktadır. NASA aynı zamanda Güneş sistemimizdeki bir çok gezegende üstün teknolojiye sahip varlıkların yaşadığını da bilmektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder